30 Nisan 2015 Perşembe

Başı ve Sonu



Saat 17 sularında biten dersin ardından sınıftan hocayla çıkmışım. Kaç dakika yürüdük, Avrupa Birliği ve Türkiye hakkında neler anlattı, neler saydı tam hatırlayamıyorum. Ama bugünün Erasmus'umun son günü olduğunu fark ettiğimde bir köşebaşında durmuş hala konuşuyorduk. Ne manidar değil mi, bir köşebaşı? Yolumun Paris'e düşmesi, bu hocanın dersini almaya karar verişim, onunla ilk tanışmam ve son kez vedalaşmamız; hepsi bir köşebaşında başladı, bir köşebaşında bitti. Yollarımızın, hayatlarımızın birkaç aylığına kesiştiği bir köşe başında...

Evet bugün SciencesPo'nun kapısından son kez çıkmışım. Hiç fark etmedim ne ara çıktım, ne ara uzaklaştım binadan, ne hızlı geçti bugün ve bunun gibi pekçok gün. Veda ettim bugün pekçok yeni arkadaşıma. Kütüphaneye son kez girdim, son kez son paper'larımı hazırlamak adına kitaplar ödünç aldım. Son adımlarımı attım bahçede, son kez bizim kantinin klasikleşmiş sandviçlerinden yedim, kahvesinden içtim. Belki bi gün gelirim yine, kim bilir? Ama şimdilik, bi sürelik, bi molalık her şey son kezdi.

Şimdi bu yazıyı okuyan bazı kişiler benim Erasmus'a gelmek üzere onlara veda ettiğim güne döndü, biliyorum. 'Ne çabuk geçti, daha geçenlerde paylaşmıştı ilk fotoğrafını sanki' diyeceksiniz, onu da biliyorum. Çok çabuk geçti, haklısınız. Ben yaşadım, her anını her saniyesini. Upuzun bi 3buçuk ay vadesiydi ömrümün. Ama öyle kısa geldi ki. Neşesi hüznü onlar ayrı. Ama hayat hızlı geçiyor be insan. sadece 50sini devirenlere yakışmıyormuş bu laf. Daha 20lerimizdeyken yapıştı ağzımıza baksana. Yapışsın, bize de yakışır. Farkında olur, her anımızın tadını çıkarırsak hızlı da geçse yakışır bize bu ömür.

50'me kadar beklemektense 20'de fark etmem hoşuma da gitti aslında. 30 sene kurtardık desenize. Şimdi keyif vakti; mutluluğa, güzelliğe doymaya çabalamanın, doya doya yaşayabilmenin vakti.




'Et voilà!'


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder