21 Mart 2015 Cumartesi

Resim, bira ve Montmartre



Hiç bi mekanı iki kere ama bambaşka boyutlarda deneyimlediğiniz oldu mu? Benim oldu.

Bundan tam 1 ay once Monmartre’a ilk gidişimi hatırlıyorum. Anvers’de metrodan çıkıp Sacré Coeur’e tırmanana kadar yürümüştüm. ‘Souvenir’ dükkanlarına tek tek girip çıkmış, pekçok fotoğraf çekmiştim. Paris manzaralı merdivenlerde biraz dinlenip şehri izlemiş, evime geri dönmüştüm.

Düne kadar Montmartre bu sanıyordum. Bu semt hakkıda okuduğum onca şeyi bulamadığıma şaşırmış, abartıldığını düşünmüştüm. Ne sokak sanatçılarıyla karşılaşmış ne de minik güzel Fransız kafeleri görmüştüm. Turizm bazen bazı sokakları, ufacık detayları abartmaktı belki de.

Dün ne yapsak diye düşünürken ‘Monmartre’ kelimesi dökülünce arkadaşımın ağzından ‘yine onca basamak tırmanıp yorulucaz, sonunda da bi kilise görüp dönücez’ diye düşünmüş ama arkadaşımı kırmak istememiştim. En kötü ihtimalle bu ılık bahar başı gününde açık havada oturur merdivenlerden Paris’e bakıp laflardık. Nedense en iyi ihtimali hiç düşünmüyoruz. Hep en kötüsünü hayal ediyoruz ama aslında en iyi seçenekle en kötü seçeneğin başımıza gelme olasılığının aynı olduğunu unutuyoruz.

Bambaşka bi metro durağından çıkıp bambaşka merdivenler ve sokaklardan geçip Sacré Coeur’e ulaştığımızda her şey çok başka göründü gözüme dün. Yanımdaki sıcak arkadaşlık ortamı çok daha güzel görmemi sağlamakla kalmayıp beni Sacré Coeur’ün arka sokaklarına götürdü. İşte asıl Montmartre burasıydı, sokak ressamlarının dizili olduğu sanat aurası. Herbirinin kendine özgü apayrı bir stili, herbirinin teninde başka deneyimlerin kırışıklığı vardı. Çoğuyla bildiğimiz tüm dillerde muhabbet ettik. Köşebaşında bir kafede oturup saatlerce gelen geçeni izleyip Fransız usulü kahvelerimizi yudumladık. Sağdan soldan, havadan sudan konuşup Montmartre’ın o ilham veren havasını içimize çektik.

Semtin yeni bir kısmını görmek değildi aslında benim oraya yüklediğim anlamı değiştiren. Benim o günkü modum, tüm hislerim, düşüncelerim, bakış açımdı. İlerleyen saatlerde sokak şarkıcılarını dinleyerek Sacré Coeur merdivenlerinde iki bira eşliğinde akşamı karşıladığımızda anladım bunu. Şarkıcıların sesleri pek güzel değildi ama şarkılara eşlik eden biz mutluyduk. Paris manzarası ilk gidişimdeki ile aynı oranda sisliydi ama ben mutluydum. Kafam rahat, ruhum dopdoluydu. Paris güzeldi, hayat güzeldi, müziğin varlığı bile yeterdi.

Mekan aynı mekandı, sokaklar aynı merdivenler aynı. Ama tek bir perspektif değişikliği, tek bir sıcak dost değiştirirdi her şeyi. Bomboş mekanı dolu yapar, küçücük dairenize dünyaları sığdırırdı.


Mutlu eden, bizi yenileyip biz kılan nice arkadaşlıklara!


'Pour toujours!'